29 Aralık 2009 Salı

Asena da One Night Stand Takılıyor


Bekar erkeklerin en meşhur savunma cümlelerinden biri bu kez Asena'nın ağzından çıkıyor ve Türkiye'de kadın-erkek ilişkilerine yönelik yargıların ne denli dönüştüğünü anlatmak için fazlasıyla yeterli bir kanıt oluyor:

'Ben bir aşk kadınıyım ama aradığım maço erkeği bulamıyorum. Şu an görüştüğüm kimse yok diyemem. Sonuçta ben de sağlıklı bir kadınım ve görüştüğüm insanlar var.'

26 Aralık 2009 Cumartesi

Bir şöhret dramı: Ayşe Özyılmazel

Acı, Mutluluk ve Başarıyla Dolu Bir Hayat Hikayesi...


*Çok uzun+sıkıcı bir isim olduğu, ayrıca şöhretli bir kadından ziyade bir banka memuresini hatırlattığı için ayrıntılı araştırma-inceleme yazım boyunca Ayşe Özyılmazel yazmak yerine A.Ö kısaltmasını kullanacağım.

Dev Bir Şöhretin Gölgesinde Geçen Zorlu Çocukluk Yılları

Sürekli 'Neco'nun kızı olmanın zorluklarından' bahsetmesi aklıma,
'acaba paralel evrenlerin birinde Neco=Michael Jackson mı?' sorusunu getirse de, A.Ö'ye bu konuda her zaman hak verdim. Çünkü dünyayı etrafındaki birkaç yüz kişilik değişmez kalabalıkla sınırlı sanmak ve o kalabalığın değer yargılarına göre kendini evrenin merkezi sanmak, her Caddeli burjuva kızının düştüğü bir yanılgıdır. Ve neticede o da her şeyiyle bir Cadde kızı!

(Ve ben aslında Neco için de üzülüyorum, düşünsenize, 60 yaşında bir adamsınız ama yine de, artık liseli veletlerin bile kullanmak istemediği türden, karizma öğütücü bir isim kısaltmasıyla yaşamak zorundasınız.)

Her Şeye Sahip Ama Mutsuz Bir Kadın :'(

A.Ö röportajlarında medya sektörünün ne kadar acımasız olduğundan, bu ışıltılı dünyada ne kadar yalnız olduğundan bahsedip yüreklerimizi burkuyor. Halbuki ömrünün bir gününü bir medya plazada geçirmiş birisi bile mutlu bir kadın gazeteci bulmanın, Brezilya'da düşük kalçalı, Rusya'da selülitli, Çin'de iri göğüslü kadın bulmak kadar zor olduğunu bilir.

Yüreğimde bir gram kötülük olsa (ya da şöhret olmak için ne kadar yırt
ındığını yine kendi ağzıyla defalarca kere anlatmış olmasa) A.Ö'nün niyetinin 'Ben de sizdenim, ben de yalnızım. Bu piyasanın içine beni kader itti' kartını oynayıp, iticiliğini azaltmaya çalışmak olduğunu bile düşünebilirdim. (Gerçi o ünü sınırları aşan müzisyen Neco'nun kızı olarak dünyaya geldiğinden şöhret tuzağını ona gerçekten de kader kazmıştı değil mi? hmmm)

Acılarda Dolu Bir Aşk Hayatı


A.Ö'den konuşurken sözün talihsizliklerle dolu aşk yaşantısına gelmemesi imkansız


Bir insan düşünün ki hem popüler hem de güzel olsun... gidip kimsenin elinde tutmayı beceremediği Okan Bayülgen'e aşık olsun... ortalık yerde mutluluk pozları vere vere dolaşsın... sonra normal olarak terk edilsin... evrensel ilişki kuralları gereği 'aman zaten onu kimse uslandıramadı, bağlılık sorunları var onun şekerim' tesellisini milyon kere duysun -muhtemelen inansın da... ve gerçekten kimsenin dizginleyemediği o adam, gidip bir sonraki (üstelik Ayşe'den daha genç) sevgisiyle evlensin! Üstüne bir de çocuğu olsun! Ben kadersizlik diye işte buna derim..

Ve... Vurucu Bir İmaj Çalışması: Ergen Tipi T-shirt Altında 'Chicken Legs'

-Normalde 30lu yaşlarına yakışan, frikik vermeye müsait kıyafetleriyle ekrana çıkan A.Ö'nün Enerji isimli olağanüstü hit parçasının klibinde neden yeni çıkan göğüslerini saklamaya çalışan ergen kızlar gibi bol bir tshirt tercih ettiği sorusu aklımı kurcaladı. Bol tshirt altı siyah tayt içinde tavuk bacaklarını andıran bacaklarına dalmış bakarken, aklıma yeni albümü nedeniyle maalesef bol bol verdiği röportajlarından bir cevap geldi: A.Ö'nün beyninde 'şarkıcılar ve imajlar' konularına bakan kısım, muhtemelen müziğe başladığı ergenlik yıllarında donup kalmıştı. Bu sebeple de müziğe geri dönüşünde, evliliğine renk katmak için liseli fantezisini deneyen 30luk kadın görüntüsünü tercih etmişti. (hmmm)





Gökhan Tepe'den açıklama



Gökhan Tepe'den algının izafi olduğunu kanıtlayan bir açıklama:

"Kaliteyi temsil etmek icin elimden geleni yapiyorum."

19 Aralık 2009 Cumartesi

Nihan Doğan emo olmuşş!! Nie ki?


Kitsch'e yakın radikal imaj çalışmaları, fark edilememe ihtimalinin verdiği bir endişeden mi, kültürel kafa karışıklığından mı, yoksa içsel bir kıroluktan mı kaynaklanıyor



Nihat Doğan'ın son albümü "1071" için geçirdiği bu imaj değişikliğinden Kemal Doğulu sorumlu

Cırtlak sesli türkücü, Seda Sayan'a eski içgüveysi Nihat Doğan, yeni albümü "1071" için 'emo' olmuş. Albümünün çıkış parçası da Malazgirt Savaşı üzerinden siyaset yaptığı 1071!
Lahmacun sesiyle söylediği bu şarkıyı, elbetteki, cırlayarak söylediği Hip&Hop ve R&B türünden batı soslu şarkılar takip ediyor.
Milliyetçi ajitasyonlara yatan şarkıcı-türkücü tayfasını sinir bozucu bulmakla beraber şu anda bahsedeceğim şey, bu insanların yeni albüm çıkışlarında yaptıkları imaj çalışmaları.

Tamam, rekabetin zor olduğu ve farkedilmenin önemli olduğu bir piyasa bu. Ama yine de imaj yenilemeler bu denli radikal olmak zorunda mı?
İmaj önelikle insanın kişiliğini yansıtmaz mı?

Yani, Nihat Doğan'ın bir önceki albüm lansmanında uzun saçlarını arabesk bir sekilde ortadan ayırıp hüzünlü hüzünlü bakıyorken bu albümünde saçlarını fönleyip cool bir bakış atması gerzekçe değil mi?
Eğer bu insanın hayranı olsaydım, bana vereceği tek izlenim 'kişilik bunalımındaki bir şarkıcı' olurdu.


Tarkan'ın "Kuzu Kuzu" şarkısının klibinde yarattığı yandaki bu imaj o dönem çok popüler olmuştu. Alttaki imaj ise fazla marjinal bulundu.


Sanırım bu imaj çalışmalarını popüler hale getiren 90'lı yıllarda Tarkan oldu. İlk albümünden itibaren her yeni albümünde yeni bir imajla insanların karşısına çıktı ve -benim için- tuhaf bir şekilde çok başarılı oldu. Bazı abidik gubidik saç modelleri bile taklit edildi. (Eğer bu bir başarı kriteriyse tabii ki)

Aynı dönemde pop müziğe entegre olmaya çalışan demode türkücülerin de imaj yenilemeye girişmesi 'imaj maker' kelimesini popüler hale getirdi.
Hatırlıyorum: Magazin programlarında sürekli kullanılan bir kelimeydi "imaj maker" 90'ların sonunda. Sanki her şarkıcının imaj maker'ı vardı. (ya da olmalıydı)




Özcan Deniz'in zaman içinde geçirdiği imaj yeniliği. Deniz, Gala Dergisi için feminen pozlar vermiş (alt sol), çok da konuşulmuştu


2000'lerin başındaki imaj çalışmaları, kıro türkücülerin batı şıklığı kazanmalarını sağlamak anlayışındaydı.
Ki Özcan Deniz bunun en iyi örneklerinden biri. Hakkını vermek gerek evet. O, bu işi nihayetinde başaranlardan. İtalyan tipi romantik maço imajını üstüne iyi oturttu ve kendini o şekilde kabullendirdi.

2000'lerin başında eğlenceli ve yerinde olan bu imaj çalışmaları nedenini tam olarak bilmediğim bir şekilde son yıllarda kitsch bir üslup kazanmaya başladı.


İsmail YK kitsch tarzın en önemli temsilcilerinden

Türkiye'nin parlayan yıldızı İsmail YK ve Almanya'dan Türkiye'ye geri-ithal olan diğer gurbetçi şarkıcıların tarzlarına bakarsak aslında son yıllardaki bu kitsch trendi hakkında ilham alabiliriz.

Almanya'ya gitmedim ama şimdiye kadar gördüğüm, tanıdığım, izlediğim hiçbir Almanın bizim gurbetçi Türkler gibi bir tarzı yok. Bizimkilerde "Katma Değer Şaban" filminden tanışık olduğumuz türde absürd bir kıroluk var.
Alamancıların imajları, aynı anda; doğulu, batılı, muhafazakar, yenilikçi, maskülen, feminen, kırsal, şehirli, eğlenceli, sıkıcı...olabiliyor. Ortaya karışık bir sıkışmışlık hali yani.

Ve bence işin asıl ilginç yanı, göçmenlerin yarattığı bu sıkışmış kültürel imajın, yukarıda adı geçen şarkıcıların da temel hedef kitlesi olan İstanbul varoşlarında çokça rağbet görüyor olması. Alamancıların imaj anlayışı aşağı sınıfın temel ilham kaynağını oluşturuyor.

"Karadenizli türkücü" Davut Güloğlu'nun VJ Bülent'le ilişkisi olduğu ima edilir. Acaba bu tarz da VJ Bülent'ten mi esinlenmiş

Tıpkı Nihat Doğan gibi Davut Güloğlu da bu yükselen zevzek imajın popüler uygulayıcılarından.

Tüm bu imaj çalışmalarında bence en dikkat çekici unsur feminenlik. Kıroluktan cool'luğa giden yolda erkek şarkıcıların hepsi feminen tarza yakın duruyorlar.

Özcan Deniz'in vakt-i zamanında Gala dergisi için yaptığı çekimlerde de Davut Güloğlu'nun son klibinde de benzer bir yumuşama hali var.

İmaja yönelik bu yaklaşım aslında Türkiye'deki kültürel dönüşümün de önemli bir göstergesi:
Dejenerasyon!!!

4 Aralık 2009 Cuma

Ne Kullanılası Değerimizdin Sen..- Toplumdaki Dindar Anne Psikolojisi



Günaha bulaşan evlatlar, mütedeyyin annelerine suçlarını unutturmak ve kendilerini affettirmek için dindar takılırlar bir süre. Uysallaşmış görünürler, Latin alfabesinden Yasin okurlar, annelerinin kitaplarını -özellikle onların görecekleri zamanlarda- ellerine alır karıştırırlar, hatta bazısı namaza başlar. Maksat 'bu da çocuğuma ders oldu, her şerde bir hayır vardır' dedirtmek, suçu unutturmak ve artı puan kazanmaktır.

Galiba toplumumuzda da bu mütedeyyin anne psikolojisi hakim.

Normal şartlarda şöhretlerine iz bırakacak yoğunlukta leke bulaşan ünlüler Umre'ye koşmak (neden Hac değil de Umre konusu da ayrı bir muamma), 'dine ilgim arttı' açıklamaları yapmak, namaza başladım demek gibi çeşitli etkinliklerle, toplumun muhafazakar yüreciğini okşayarak kendilerini yeniden kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Söz konusu formülün son uygulayıcıları Deniz Seki ve Cem Garipoğlu.

Deniz Seki 'kar amaçlı uyuşturucu ticareti' suçundan girdi hapse: her zaman 'sıra dışı, öngörülemez bir hayat yaşayan, film karakteri gibi bir kadın' olmak isteyen bir evrim süreci vardı bu kadının. Her hali planlanmış gibi. Bu kafa bulanıklığında dine sarmış gibi bir imaj onda çok da sırıtmaz.

Peki ya Cem Garipoğlu ? Hapse gireli kaç gün oldu ki vicdan muhasebesi yapıp, akıl karışıklığını dinde gidermeye karar verdi?

Bence bu işin de bir raconu olmalı. Birkaç ay içinde planlı cinayetten dine geçiş hızı, en muhafazakar toplum için bile fazla bence.. Sakallı haliyle en hızlı azcmendiyi sollama potansiyeline sahip olsa bile kişi -yemezler.


1 Aralık 2009 Salı

Ayşe Arman-Ivanka Trump farkı!

Ayşe Arman'ın Ivanka Trump'la yaptığı röportajı gördüğümde gözüm direkt bu fotoya gitti. İlk aklıma gelen şuydu:
İkisi de sarışın ikisi de siyah giymiş. Ama Ayşe Arman gündemde kalmak için göstermek zorunda, Ivanka Trump değil!
Evet hayat adil diil!!! :)

Modern Türkçe popun bugünü: Batı soslu arabesk şarkılar!

Batı soslu arabesk patlaması sadece krizden dolayı hortlayan bir nostalji ürünü değil

Ferhat Göçer yeni nesil muhafazakar beyaz türklerin en favori şarkıcılarından

Ferhat Göçer, Emrah'ın "sensiz ben nefes alamam; buralarda hiç duramam; tek başına yalnız kalamam" diyerek yanık ve bayık sesiyle söylediği arabesk fantezi şarkıyı yeniden yorumlamış.

Neden ki?

Tamam müzik piyasası artık tam anlamıyla bir piyasa değil. 90'ların şişirilmiş balonları bir bir patlıyor ve üretim minimumda ama yaratıcılık da mı öldü?

Neden sürekli cover veya jenerik müzikli şarkılar dinliyoruz? Kimse söz yazamıyor mu?
Ve daha da önemlisi bu yokluk döneminde yeniden parlatılanlar, neden bir zamanın 'kıro' diye tanımlanan şarkı-cıları?
90'lar boyunca şehrin elitleri tarafından burun kıvrılan şarkılar, şarkıcılar şimdi birer birer sınıf atlıyor.
Müslüm Gürses, İzzet Çapa'nın mekanında, Teoman şarkıları söylüyor. Levent Yüksel Orhan Gencebay şarkısı remix'i, Ferhat Göçer Emrah şarkısı...

Değişen ne?

Bence bu değişimin öncelikli sebebi kriz nedeniyle depreşen nostalji duygusu değil; bu durum daha çok şehrin para sahiplerinin el değişmesiyle alakalı.
2001 krizi sonrasında yükselen ekonomiyle beraber sermaye sahipleri skalası çeşitlendi. Özellikle AKP'nin iktidara gelmesiyle beraber muhafazakar kesim hem paralandı hem de kültürel hayatta yer sahibi olmaya başladı.

Ve bugün geldiğimiz noktada, bu kesim, kent kültürünün baskın belirleyici unsurlarından biri oldu.
Tabii ki nihayetinde insan parayla bir yere kadar sınıf atlıyor. Bu muhafazakar beyaz türkler, Türkiye'deki geleneksel Batı hayranlığının bir devamı olarak Batı müziğini kucaklıyor ama zirveye giden yolda her daim onların yanı başında bulunan arabesk/fantezi müziğinden de kopamıyorlar.
Ve ortaya bugün Türkçe popun merkezinde bulunan bu Batı soslu arabesk müzikler çıkıyor.
Bu yeni 'beyaz türk müziği'nin yanında diğer tüm müzik formları alternatif olarak kalıyor.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Ünlüler ve Çocukları - Kısım 1

Suri Üşümemeyi Öğreniyor!

Amerikan ve İngiliz magazin basınının en gözde çocuğu Suri Cruise. Gazeteler hemen her gün bir bahaneyle onun fotoğrafını yayınlıyorlar. 3 yaşındaki bir çocuğun neyi magazin malzemesi olabilirse onun haberi yapılıyor işte. 'Dün Suri'nin doğum günü partisi vardı, şu şu ünlüler geldi', 'Suri annesiyle Soho'da alışverişe çıktı'...

Ama Suri vak'asının en absürd tarafı, kızcağızın moda ikonu haline getirilmesi.

Bu gördüğünüz Kasım ayında, New York gibi soğuk bir şehirde çekilmiş bir fotoğraf. Fotoğrafa Haziran ayından eklenmiş gibi duran tek objeyse Suri! Kollar çıplak, elbise bariz şekilde yazlık! Ne boynunda bir atkı, ne üzerinde bir mont.


Anlaşılıyor ki, aile bu "küçük moda ikonu" tanımlamasından hoşnut ve kızlarının bir celebrity olarak geleceğini şimdiden inşa etmeye başladıklarını düşünerek zırvalamakta bir beis görmüyorlar.


Aksi Beklenemez Bir Junior Celebity: Lourdes Ciccone

Mesele bir 'tarz' oluşturabilmekse, bunu en iyi Madonna'nın 13 yaşındaki kızı Lourdes beceriyor. Lourdes melez bir terazi burcu ve dünyanın en ünlü kadınının kızı. Yani üzerine bir çuval geçirseniz bile ona engel olamazsınız: bir şekilde dikkat çekmesini sağlayacak özellikleri doğuştan geliyor.



Bir çocuğun kafasını bu kadar istikrarlı bir giyim tarzı oluşturabilecek kadar modayla meşgul etmesi çok sağlıklı görünmüyor, evet. Ama yine de Lourdes'ın fotoğraflarına bakmak zevkli! 10 yıl sonra nasıl görüneceğini merak ediyorum...



20 Kasım 2009 Cuma

Lafa Tanzimat Aydını Zihniyetiyle Başlayan Kim Olursa Olsun Tavrım Aynıdır!




Michael Moore, vatandaşlarını ve yöneticilerini embesillikle suçlamasıyla ünlü bir adam. Amerikalılar için sarf edilen kötü bir sözle güne başlarlarsa işlerinin yolunda gideceğine inanan diğer halklar da onu bu yüzden çok seviyorlar.

Michael Moore düşüncesinin -sıkıcı belgeseller ve insanda göz zevki bırakmamak istercesine spor ayakkabı+beyzbol şapkası+hamburger göbeği kombinasyonuyla katıldığı talk show muhabbetleri dışında- karşıma çıkan son ürünü, İngiltere'de çok popüler olmuş olan Idiot Nation kitabı. Bu kitapta da Moore, halkının ne kadar az kitap okuyup, ne kadar çok tv izlediğinden, Cumhuriyetçiler'in ne kadar sığ, yobaz, cahil olduklarından bahsedip duruyor. Ayrıca eşcinsel evliliklerinin, kök hücre araştırmalarının, kürtajın dünyamız için ne kadar gerekli olduğunu konusunda bizleri aydınlatıyor! Ve kitabın sonunda, senatörler için dua ediyor: tekerlekli sandalyeye mahkum kalsınlar, uyuşturucu bağımlısı olsunlar, beyin kanseri olsunlar, hepsinin çocuğu eşcinsel olsun vs vs...

Her şeyi bir kenara bıraktım, "embriyonlar insan değillerdir, öldürülebilirler" diyen bir adamla ortak noktada buluşmam imkansız. Ama bu adama duyduğum antipatinin kaynağı çok farklı: Türk aydınlarındaki zihniyetten ağzımın yanmış olmasına mı bağlamalıyım bu durumu bilmiyorum ama, ülkesini ve insanlarını bu şekilde aşağılayan kişilere, hangi milletten olurlarsa olsunlar tilt oluyorum!








19 Kasım 2009 Perşembe

Ajdar Ve Vanlı Müslüm'ün performansı "Kon Kon"

İnsan büyürken bir yerde bir kırılma yaşıyor ve hayatı boyunca bilinçli veya bilinçsiz bu hasarı taşıyor. Nerede, ne, nasıl kırılıyor meçhul!

18 Kasım 2009 Çarşamba

Ayşe Arman ve Ülkenin Sınır Tanımaz Gazeteci İhtiyacı!


Hürriyet'in 40 yaşındaki 'çılgın' kızı Ayşe Arman'ın Scarlett Johansson tarafından 15 dakikada etkisiz hale getirilmesini okuduk hafta sonu. Scarlet resmen 'hadi sor da ne soracaksan, git başımdan' der gibi cevaplamış soruları. Ve koskocaaaa Ayşe Arman, sırf bir Hollywood yıldızıyla röportaj yaptım diyebilmek için bu röportajı yayınlatmış.

Kendisi seksi olarak anılabilmek için canını dişine takmış bir insan olduğundan Scarlet'in 'seksi olmak umurumda değil' tarzı cevaplarını anlamlandıramamış... Kendisine sürekli 15 dakikalık süreyi hatırlatan menajere siniri olmuş..Baya komik bir iş çıkarmış yani.

Türkiye'de yetenekleri şişirilen tiplerin Edirne sınırlarını aşınca düştükleri acınası halleri seyretmek bir magazin takipçisi olarak en keyif aldığım şeylerden. Dolayısıyla geçirttiği keyifli 10 dakika için teşekkür etmem lazım Ayşe Arman'a.

Ayşe Arman İçin Çılgınlığın Sınırı: Kapıkule Sınır Kapısı

Ülke dışında esamesi okunmasa da, Türkiye'de çoğu yayın yönetmeninin hayalini kurduğu tipte bir kadın gazeteci Ayşe Arman. Fatih Altaylı, Serdar Turgut gibi adamlar hep onun gibi bir röportajcı bulamadıklarından yakınırlar. (Bulsalar hemen sigortasız, iki ayda bir maaş ödemeli olarak kadroya katacaklarına eminim o genç yetenekleri!)
Özellikle Serdar Turgut Akşam'daki yayın yönetmenliği macerasında Ayşe Arman ışığı gördüğü tiplere köşe vermekten çekinmedi. Mesela bir Elif Aktuğ felaketi vardı ve kendini Carrie Bradshaw zanneden bu kadını her okuduğumda acıdan gözlerim yaşarırdı. Ağır bir şizofren vak'ası!
Serdar Turgut'un sansasyonel gazeteci fantazilerini en iyi Yiğit Karaahmet hayata geçirebilirdi ama o da kendi fantazi aleminden ve zenginlik hayallerinden çıkıp Turgut'un hayallerini gerçekleştiremecek sanırım!

Holley, Melis artık magazinci!!!


Milliyet eklerde "Boy Aynası" adı altında "ne giymişler/hiç yakışmamış" konulu yazılar yazan Melis Alphan, Hürriyet'in Kelebek ekine transfer olmuş.
Hayırlı olsun!
Bir okur olarak bence Kelebek onun için uygun bir yer. Ve Kelebek'le beraber kendini moda yazarı/eleştirmeni olarak değil magazinci olarak konumlandırmasını diliyorum.

Çünkü bilinçli alışveriş yapmayı öğrenmek yerine "alışveriş orucundayım" diyerek okuyucularını sözde bilinçlendiren;
"Yaa UGG'lar çok çirkin batsın bu şirket de Crocs gibi" diye milyonlarca insanın beğendiği, milyonlarca dolarlık bir şirketin sadece beğenmediği için batmasını dileyen;
yazıları, o onla yakışmış, bu bunla yakışmamıştan ibaret olan bir yazarın "moda yazarı" olarak konumlanmasını gerzekçe buluyorum.
Magazinci demek daha doğru olur.

Yüzlerce milyar dolarlık moda endüstrisi "ben trendleri takip etmem; anti-modacıyım; ne yakışırsa onu giyerim" yaklaşımı ile ilerlemiyor.
Son yıllarda Türkiye'de oluşmakta olan moda endüstrisinin; üretimi, pazarlaması ve tüketicisiyle, modanın mekanik olarak işleyen ve de planlanması gereken bir süreç olduğunun farkında olan gazetecilere ihtiyacı var.
Ve Melis Alphan, moda eğitimi almış olsa dahi, bu gazetecilerden biri değil.
Benim mevcut favorim, Sabah eklerden Yaprak Aras Şahinbaş!

17 Kasım 2009 Salı

HELİN - RASİM MEVZUSU



WTF!!

medyacılar mı daha zavallı, yoksa Helin-Rasim ikilisi mi? karar veremiyorum

Çoklu yetenek Helin Avşar'ın seksapalitesi, yapı gereği odunsu olan Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'yı yumuşatmaya yetmemiş! Buna rağmen, ortaya çıkan sözde-sado-mazo bu fotolar, muhtemelen sadece misyoner pozisyonunda sevişen bi takım medyacılar tarafından kınanıo!!!!!!!! (WTF!!!)

Helin, Chanel logolu çizmesi ve Burberry ekoseli elbisesiyle tam bir moda kurbanı!!


Rasim, "Bir süredir Helin'le aramızda elektriklenme var" demiş. Kolay gelsin!!


Sizce de bu fotoda Fariye Abla tarafından sevişmeye zorlanan (ima edilen o olduğu için) zavallı komşu çocuğu gibi durmamış mı?


Rasim, ölü taklidi falan mı yapıo ? :S


neler konuşulduğu çok da önemli olmayan bir röportaj

Haftasonu Habertürk gazetesi ekinde son dönemin acar röportajcısı, çoklu-yetenek Helin Avşar'ın Rasim Ozan Kütahyalı'yla yaptığı, neler konuşulduğunun çok da önemli olmadığı bir röportaj vardı.
Röportajın asıl önemli unsuru, şu yukarda gördüğünüz sözde-fetiş fotolardı.

Bu gerzek fotolar için neden bu kadar yaygara koptuğunu gerçekten anlamıyorum. Ahmet Hakan çıta yükseldi dio, çoğunluk medyacı, gastecilik laçkalaştı...

Sözde 'konumlu' insanlar en ufak bir değişikliğe bile devrim havası verdiklerinde şaşkınlık içerisinde içinde bulunduğum topluma yabancılaşıyorum.

"Nası yani, bu fotolar mı olay yaratan?" oldum ilk gördüğümde.

Batı lifestyle dergilerinden araklanmış bir konsepte, zavallıca bir uyarlama yapmışlar ve sado-mazo bir foto çekimi olmuş.

Helin de Rasim de eğlenmişler görünüo.
[Rasim'in söylediğine göre aralarında bir süredir elektriklenme varmış :S eğer bu fotolar o elektriklenmeyi yansıtıyosa. Rasim yapı gereği bir odun!!!]

Ben çekimden bir fetiş zevki alamadım.
Rasim konuya adapte olamamış. keşke birisi ona sado-mazo ilişkinin nası icra edildiğinden bahsetseydi. :D
Daha çok Fahriye Abla'yla sevişicek komşu lise çocuğu havasında :S

Helin dominatrix gibi durmuo, fazla cici :S

Ayrıca Chanel çizmeleri, fetişle hiçbir alakası olmayan, tam bir görgüsüzlük ürünü .

Fotoğraflardaki ışık kullanımı alakasız. (biraz psikolojik baskı oluşturması gerekmez mi?)

ve sado-mazo ilişki ile gayet romantik çağrışımları olan Boğaz ne alaka?

Son olarak,
Türkiye'deki bu 'yüce' ahlakçılık gerçekten artık içimi bayıyo! Seksi bile olmayan bir takım fotoları bile "hımm demek ki bu 'uygunsuzmuş'" die içimde yeniden yargılamam gerekio.

daha ve daha ve daha KİNKY şeyler görmek istiyorum!!!!!!!!

MEL- DER Kİ...

Ben asıl bir popüler kültür malzemesi olarak Helin Avşar konusuna takılmış vaziyetteyim.

Bizim insanımız popüler kültürle yaşıyor ama onun en temel beslenme mecrasını algılayamamış görünüyor. Hala "bu insan neyi başarmış ki haberi yapılıyor?" diye sorabiliyorlar mesela. Bu soru popüler kültürün tabiatına ters bir kere. Gerçekten yapacak işi olan, yani ameliyat edecek hastası, hapisten kurtarılacak müvekkili, eğitilecek talebesi olan insanın işi değildir zaten yaşadıklarıyla gündeme gelmek. İsmini milyonlarca kişinin bildiği ama ne iş yaptığını anlayamadığı insanlarla dolu dünya. Bir takım ilişkiler/tavizler sonucu bu rolü üstlenmişler işte.. Onlardan uzak olmak isteyen televizyon izlemez ya da magazin haberleri yayınlayan gazeteler almaz evine, olur biter. Yani kimsenin onları bu rolleriyle yargılayıp suçlama hakkı yok.

Yine de, en vasıfsız popüler kültür insanının bile işe yarasın ya da yaramasın, iyi kötü bir vasfı vardır. Ama Helin Avşar cidden ayrı bir vak'a.
Ülkenin en güzel kadınlarından birinin kardeşi ama o maalesef babasına çekmiş: çirkin.
Ablasında şeytan tüyü olduğu söylenir: Helin'de gram sempatiklik bile yok.
TV programlarında konuşurken görüyorum bazen: 'zeka' kelimesiyle ismini yan yana kullanmaktan bile imtina ederim.
Tonla parası var, kafasını yorması gereken belki de tek şey o gün ne giyeceği: röportajda kullandığı Burberry bana BURDA dergisinde sırf sayfa doldurmak için kullanılan ve kimsenin dikip giymeyi aklından bile geçirmediği elbiseleri hatırlattı.

Bu anlamsız durumla ilgili aklıma gelen tek cevap Hülya Avşar'ın, bu 'Natural Born Loser' haline acıyıp kardeşini gündemde tutmaya çalışması. Şöhret tutkunu bir ablanın kardeşine yapacağı yardım da ancak bu kadar olurdu zaten.
Samimiyetle söylüyorum, üzülüyorum ben bu kızcağıza.. Yaşlanınca büyük ihtimalle ablasından kalan tüm servetini jigololara ve alkole yatıracak, sürekli 'mutlu' gençliğinden bahseden çekilmez bir tip olarak ölüp gidecek.

WTF

ben insanlara yüklenen vasıfların çok abartıldığını düşünüyorum. Yani Helin doktor olsa kimin umurunda olurdu ki?

zeki olsa noolur olmasa noolur? Kişi çok zeki de olsa çok salak da olsa abartmamak gerek. Bence bu dünyada yeterince zeki insan var. Ve bak bakalım nası boktan bi dünyada yaşıyoruz.

benim asıl tilt olduğum: Proje çocuklar üreten anne babalar!
Oğlum çok zeki olsun dio mesela. Bir yığın ders aldırıp çocukluğunu mahvedio! onun mutlu veya mutsuz olası umurlarında bile değil. İlerde takdir edilince bizi anlar nası olsa diolar.

Dahiler, süper yetenekli insanlar hep acıklı, travmatik geçmişlerden çıkmış insanlardır.
Çocuğunun Mozart olmasını istemek, aynı zamanda onun mutsuz olmasını da istemektir bence.

Michael Jackson süper bir örnek buna. İnsanların sürekli onun ne denli başarılı olduğunu anlatıp durmalarına şaşırıyorum.
Bu adam çocukken babasından kemerle dayak yemiş. Başarının bedeli bu mu olmalı?: Bozulmuş bir psikoloji :S

Bence ne dilediğimize dikkat etmemiz gerek. Başarıya, mükemmelliğe vs. fazla takık bir uygarlık haline geldik. Ki bu çok sinir bozucu.

MEL

İnsanın dünyada en çok mutluluğu ve huzura ihtiyacı var; zeka kimin umurunda! Ama en azından bir artı özellik gösterebilseydi Helin Avşar, gelebileceği yerleri hayal edemiyorum şu ülke sınırları içinde. Zeka da diğer yoksunlukları içinde, o yüzden vurgu yaptım.

Michael Jackson olayıysa bambaşka benim gözümde. Ben Michael'ı Aslan burcu zannedip, şöhretle başa çıkamamasına şaşırırdım hep. Adamın Başak burcu olduğunu öğrenince jeton düştü resmen. Başaklar şöhreti elde edebiliyorlar, ama onun ağırlığını kaldıracak içsel güçleri olmuyor genelde. Ayrıca Michael'in Güneş'i 6. evde, sağlık sorunlarıyla uğraşması da şaşırtıcı değil.
Astrolog Oğuzhan Ceyhan Michael'la Elvis'in yıldız haritalarının inanılmaz benzerlikler gösterdiğini yazmıştı. Dünya'nın en ünlü iki insanı arasında böyle kozmik bir bağ olması ne müthiş! Elvis boktan bir çocukluk yaşamıştı, babasız büyüyen Bill Clinton'ın ya da Barack Obama'nın da 'süper çocuk' formüllerinden uzak büyüdüklerini tahmin etmek zor değil.
Diğer taraftan da George Bush'a bakalım, işte süper çocuk formülünün zirvesinde o var!
Bir insanın mutluluk ve başarıya ne derece sahip olabileceği doğduğu anda belirleniyor aslında. Süper anneler vakitlerini boşa harcıyorlar:p