21 Kasım 2010 Pazar

Evet, elbette bütün dünya onları konuşacak...



Yıllardır bekledikleri nişan haberini resmen aldılar ve o 'kutlu' andan itibaren İngilizlerin 'bütün dünya bizi konuşacak, Tanrı prensimizi ve Kate'i korusun' çılgınlıkları başladı. Bu noktadan itibaren al yanaklı ada halkının, en azından birkaç yıl boyunca, küresel iklim değişikliği başlığındaki bir konuyu bile Kate'le William'ın ilişkilerine getireceklerine şüphemiz olmasın.

Hiç de önemli olmayan şahsi fikrim, William'ın kel kafası ve Kate'in kıvrımsız vücudunu saymazsak ikilinin gayet şık, sarayın kibirli havasından uzak ve de gayet sempatiyle takip edilebilir bir çift olduğudur.


Kişisel Tahminlerim

-İngilizler'in kafasında 'Kate'in gözü yükseklerde mi, yoksa o da sessiz bir prenses mi olacak' sorusu var ki bu sorunun cevabı en klasik astrolojik gerçeklerde yatıyor: Oğlak burcu kadını Yengeç burcu erkeğini meze niyetine çıtır çıtır yer, siz de kendinizi 'bu kadın nasıl beceriyor da prensi avucunun içinde tutuyor' diye sorarken bulursunuz..

-Bir kadının gerçek hayatta bu kadar sık şapka kullanabileceği ortamlarda bulunuyor olması, bence Kate Middleton'la ilgili en fazla kıskanılması gereken noktalardan biri. Bu hızla ve bu kadar güzel şapkalar kullanmaya devam ederse güzel bir şapka modası dünyayı sarar, 'Prensesin şapkaları' başlığında en az birkaç kitap yayınlanır. 

-Kate'in nişanlarını ilan ettikleri gün yüzüğüne uyum sağlasın diye giydiği mavi elbisenin tarih sahnesindeki yeri, Monica Lewinsky'nin mavi elbisesinin önünde olur.

18 Kasım 2010 Perşembe

Milliyetçilik mi?? Come on....



Geçtiğimiz hafta Emina Sandal'ın, bugün bildiğimiz şekliyle kendisinden çok Nuray Mert'e benzediği yıllarda çekilmiş bir fotoğrafı yayınlandı gazetelerde. Sonrasında Emina 'evet, mükemmel vücudumu gölgeleyen kemerli bir burnum vardı, ben de olaya el attım' demek yerine 'havuzda oynarken burnum kırılmıştı, operasyon zorunluydu' gibi bir açıklama yaptı.  Dudaklarındaki silikonuysa herhangi bir havuz ya da barbekü partisiyle ilişkilendirmemesi ilginçti. (Hayır değildi..muhtemelen burunla ilgili bu ilk hikayenin yeterli olduğunu, kimsenin aklına dudaklarını sormanın gelmeyeceğini düşünmüştür.)

Sonra da hızını alamayıp (evet, bu post'ta klasik Türk magazin muhabiri klişe cümlelerine yer veriyorum) konuyu olabilecek en absürd ve arabesk noktaya bağladı: Türkler, bir Sırp'ın başrol oynamasına dayanamıyor dedi! Bu noktada da kendisiyle aynı genetik mirasa sahip olan ağabeyi Mirsad Türkcan'ın milli takımımızda oynamasını nasıl kabullendiğimiz sorusunu es geçmesi ilginçti.



Göze çok güzel, elit görünen bir kadının, basınla yaşadığı ilk gerilimde böyle sığ kaçış noktaları bulup korunmaya çalışması ne acayip işmiş...

Yıllarca hem şöhretlerini koruyup, hem de ulaşılmaz ve elit görünebilmeyi başaran insanların en önemli sırlarından biri de bu ince noktada yatıyor aslında. Gereksiz yere kuşanılan kalkanların, üzerilerindeki pulları dökeceğini; sonunda normal insan oldukları anlaşıldığında da kaybedenin kendileri olacağını bilip, 'el ne demiş' sorusuna duyarsız hale getiriyorlar düşüncelerini. Eh, düşününce şöhret denen olguyu var eden de bu yaklaşım değil mi?