21 Kasım 2010 Pazar

Evet, elbette bütün dünya onları konuşacak...



Yıllardır bekledikleri nişan haberini resmen aldılar ve o 'kutlu' andan itibaren İngilizlerin 'bütün dünya bizi konuşacak, Tanrı prensimizi ve Kate'i korusun' çılgınlıkları başladı. Bu noktadan itibaren al yanaklı ada halkının, en azından birkaç yıl boyunca, küresel iklim değişikliği başlığındaki bir konuyu bile Kate'le William'ın ilişkilerine getireceklerine şüphemiz olmasın.

Hiç de önemli olmayan şahsi fikrim, William'ın kel kafası ve Kate'in kıvrımsız vücudunu saymazsak ikilinin gayet şık, sarayın kibirli havasından uzak ve de gayet sempatiyle takip edilebilir bir çift olduğudur.


Kişisel Tahminlerim

-İngilizler'in kafasında 'Kate'in gözü yükseklerde mi, yoksa o da sessiz bir prenses mi olacak' sorusu var ki bu sorunun cevabı en klasik astrolojik gerçeklerde yatıyor: Oğlak burcu kadını Yengeç burcu erkeğini meze niyetine çıtır çıtır yer, siz de kendinizi 'bu kadın nasıl beceriyor da prensi avucunun içinde tutuyor' diye sorarken bulursunuz..

-Bir kadının gerçek hayatta bu kadar sık şapka kullanabileceği ortamlarda bulunuyor olması, bence Kate Middleton'la ilgili en fazla kıskanılması gereken noktalardan biri. Bu hızla ve bu kadar güzel şapkalar kullanmaya devam ederse güzel bir şapka modası dünyayı sarar, 'Prensesin şapkaları' başlığında en az birkaç kitap yayınlanır. 

-Kate'in nişanlarını ilan ettikleri gün yüzüğüne uyum sağlasın diye giydiği mavi elbisenin tarih sahnesindeki yeri, Monica Lewinsky'nin mavi elbisesinin önünde olur.

18 Kasım 2010 Perşembe

Milliyetçilik mi?? Come on....



Geçtiğimiz hafta Emina Sandal'ın, bugün bildiğimiz şekliyle kendisinden çok Nuray Mert'e benzediği yıllarda çekilmiş bir fotoğrafı yayınlandı gazetelerde. Sonrasında Emina 'evet, mükemmel vücudumu gölgeleyen kemerli bir burnum vardı, ben de olaya el attım' demek yerine 'havuzda oynarken burnum kırılmıştı, operasyon zorunluydu' gibi bir açıklama yaptı.  Dudaklarındaki silikonuysa herhangi bir havuz ya da barbekü partisiyle ilişkilendirmemesi ilginçti. (Hayır değildi..muhtemelen burunla ilgili bu ilk hikayenin yeterli olduğunu, kimsenin aklına dudaklarını sormanın gelmeyeceğini düşünmüştür.)

Sonra da hızını alamayıp (evet, bu post'ta klasik Türk magazin muhabiri klişe cümlelerine yer veriyorum) konuyu olabilecek en absürd ve arabesk noktaya bağladı: Türkler, bir Sırp'ın başrol oynamasına dayanamıyor dedi! Bu noktada da kendisiyle aynı genetik mirasa sahip olan ağabeyi Mirsad Türkcan'ın milli takımımızda oynamasını nasıl kabullendiğimiz sorusunu es geçmesi ilginçti.



Göze çok güzel, elit görünen bir kadının, basınla yaşadığı ilk gerilimde böyle sığ kaçış noktaları bulup korunmaya çalışması ne acayip işmiş...

Yıllarca hem şöhretlerini koruyup, hem de ulaşılmaz ve elit görünebilmeyi başaran insanların en önemli sırlarından biri de bu ince noktada yatıyor aslında. Gereksiz yere kuşanılan kalkanların, üzerilerindeki pulları dökeceğini; sonunda normal insan oldukları anlaşıldığında da kaybedenin kendileri olacağını bilip, 'el ne demiş' sorusuna duyarsız hale getiriyorlar düşüncelerini. Eh, düşününce şöhret denen olguyu var eden de bu yaklaşım değil mi?

11 Eylül 2010 Cumartesi

The Portrait Of A Lady - Cemil İpekçi'ye Bir Derin Bakış

Cemil İpekçi'nin her açıklamasını, her hareketini, her ilişkisini şaşkınlıkla karşılamaktan vazgeçmemizin zamanı çoktan geldi de geçiyor..

Aslında Cemil İpekçi'yle ilgili kendisinin bile atladığı önemli bir nokta var; ne kadar 'ben bir biseksüelim' dese de kendisi tam da bu topraklara ait bir kadın. Alık kaşların, rimelli kirpiklerin çizmeye çalıştığı gösterişli portrenin en vurucu yerinde, bir öksüzün yüzünden kopyalanmış gibi hüzünlü bir masumiyetle bakan şu kocaman gözler başka neyin kanıtı olabilir ki?

Cemil İpekçi tanıdığımız herhangi bir kadının sevdiği erkek için yapacağı neden kaçındı ki bugüne kadar?

Kendinden daha zayıf bir erkeği başının tacı etti, aşkı için tabuları yıkmayı göze aldı, aldatılınca çıldırdı, kıskandırmak için bir başkasını bulmuş gibi yaptı..ve nihayet, unutamadı..

'Kadın olsaydım, kocam beni yirmi kez aldatsa yine de boşanmaz, her akşam evimizde onu beklerdim' dedi.
ve affetti...

Geçen hafta gazeteler Cemil İpekçi'nin, yeniden bir araya geldiği büyük aşkı Bekir Coşar'ın doğum yapan karısını ziyarete gittiğini  ve hastanede bu yüzden olay çıktığını, ayrıca İpekçi'nin çocuğa bakmaya talip olduğunu yazdı. Çok mu garip, çok mu şaşırtıcı bir haber?

Neden olsun ki? Kendisi hiç göstermese de 62 yaşında bir kadın ve o yaşta bir kadın 'doğum yapmak için fazla geç' ama 'sevdiği erkeği diğer kadının elinden çekip almak için' her zamanki kadar genç ve savaşçıdır!

31 Ağustos 2010 Salı

Masum Yüzler Çağı - Neden?

Doğal seçilim yasası gereği etrafımızda çok sık göremediğimiz tipleri çekici buluyorsak, 'izleyiciler neden artık iddialı, şuh güzeller yerine masum ifadeli, 20'lerin başına demir atmış gibi görünen, ufak tefek oyuncuları tercih ediyor' diye soran birine ne cevap verirsiniz? Liseli kızların bile Caddeli teyzelerinin minik birer kopyası gibi görünme çabaları yeterli cevap olabilir mi?

Bebek yüzlü güzellere rağbetin boyutunu anlamak için bir ölçü olarak, oynadıkları karakterlerin umulan fiziksel görüntülerine aldırış edilmeksizin rol bulmalarını göz önünde bulundurabiliriz... 1.50 boyundaki çocuksu Özgü Namal'a, adı bile heybetli Hanım Ağa'yı oynatmak? (Bana kalırsa Namal'ın şişmanlamış vücudu ve yaşlanma belirtileri göstermeye başlamış yüzü de yeterince ikna edici olamıyor.)


Beren Saat'in yoğun makyajı Aşk-ı Memnu'yu kurtardı. Aksi halde o minik kızın bir yalı dolusu adamı parmağında oynattığına inanmak daha da güç olurdu herhalde.



Yapımcıların kendisiyle ilgili anlamsız ümidi ve inadı sürse de, neyse ki izleyici Vildan Atasever'in antipatikliği konusunda hemfikir. Böylece kendisine prime-time'da çok fazla maruz kalmıyoruz.

En az televizyonla ilgili herhangi bir konu kadar sıkıcı olan bu konuyla ilgili aklıma takılan nokta şu: Google'a sorarsanız çocuk yüzlü güzellerden Vildan Atasever'in giyinik pozuna rastlamak zor. Diğer 'masum yüz' Beren Saat de şimdiye kadarki cüretkar performansına ek olarak yeni sezonda en makyajsız haliyle tecavüz timlerine yem olacak. Masum yüzlere sahip cüretkar kadınların bu kadar rağbet görmesi bize toplumsal psikolojiyle ilgili ne anlatıyor dersiniz?

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Gençlik Mirasını Taze Tutmanın ve Etkili Kullanabilmenin Yolları -By Madonna

Madonna'nın özetle 'zenginler çok mutsuz, ben artık arındım, kendimi hayır işlerine adadım ve çok mutluyum' dediği bir röportajını çevirirken klavyenin üzerine kusmamak için kendimi zor tutmuştum. Onun gibi bir kadın için bu kadar klişe sözlerin ve orjinallikten uzak bir yaşam tarzının çok yapay olduğunu düşünmüş olmalıyım


Oysa üzerinde 5 dakikadan fazla düşünmeye başladığımız anda, Madonna'nın asi filan değil, basbayağı baş kaldıracak kadar genç olduğu yaşlarından miras kalan klişelerle beslenerek yaşamaya devam eden bir star olduğunu fark ediyoruz zaten. Yıl 2010.. Madonna'dan başka kim elinde 80lerin popüler objesi Haç'la poz vermeye kalkar ki?

Hakimiyet alanına kokusunu bırakan hayvanlar gibi Madonna da ara sıra kendi hakimiyet alanını bir şekilde ziyaret edip izini bırakıyor. Nasıl mı? Bu fotoğraflara bakıp 'Lady Gaga filan hikaye, gerçek asi Madonna' demeyecek bir 'yaşlı' var mı aramızda? :/


Not: Madonna'yla ilgili her haberde 'asi' tanımlamasını kullanmakta ısrar eden magazincilere mesai saatleri içinde zorunlu Scrabble saati konulsa durum kökten hallolur mu acaba???

29 Mart 2010 Pazartesi

Şampiyonluk Tadında Nikahlar ve Zafer Sarhoşu Gelinler

Kadınlarla daha çok vakit geçirdikçe kafama dank eden şey, her gün Andımız gibi tekrarladıkları 'bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran, eğitimli ve çalışan kadın' hedeflerine rağmen, aydınlanmacı eğitim ya da modern yaşantının değiştirmesine izin vermedikleri pek çok geleneksel yönleri olduğu. Yoksa hem güzel, hem zengin, hem şöhretli kadınlar neden sadece bir koca bulabildikleri için bu kadar sevinsinler ki?
 
"Sosyal konum önemli değil. Toplum kadınları bu şekilde şartlandırıyor " diyenler için: Toplumsal kodları umursamadan yaşamak konusundan Pınar Altuğ'dan daha iddialı kaç kadın sayabilirsiniz? Oysa evlilik cüzdanını gösterişine bakın: Şampiyonlar Ligi şampiyonu takımların oyuncuları bile kupayı bu kadar sevinçle kaldırmıyorlar. 


Türkiye'nin en güzel kadınlarından Çağla Şıkel, adını duydukça gözyaşlarına boğulduğu Emre Altuğ'un tapusunu ele geçirmek için sabırsızlanırken... 

26 Şubat 2010 Cuma

Batı'nın Müziğini Alalım, Kokainini Bırakalım!


Tarkan'la ilgili duyduğum en açıklayıcı gözlemlerden biri, sosyal sorumluluk projelerinden birini organize eden PR şirketinin bir çalışanından gelmişti: 'Adam o kadar güzel ki, göz göze geldiğimizde erkek olmama rağmen ben bile heyecanlanıyorum; bu kadar güzel bir adam nasıl oluyor da bana bakıyor diye'. Gerçekten de Tarkan'ın, en katıksız heteroseksüel hemcinslerini bile baştan çıkarabilecek bir güzelliğe sahip olduğu inkar edilemez.

Tarkan'ın şarkılarını dinlemek benim için gerçek bir işkence olsa da bu durum, mesleki disiplininin çok güçlü olduğunu düşünüp onu takdir etmeme engel değil: Bir an olsun kontrolünü kaybetmeden her kesime eşit mesafede durabilmek ve Star erişilmezliğini zedeleyecek bir hataya sebep vermemek için kendini o kadar kasıyor ki, dillere destan şeytan tüyünün bile her akşam yeniden ezberlenen bir rol olduğunu düşünüyorum kimi zaman.

Özgür Olmayı İstemek?

Tarkan'ın neden yılın büyük zamanını Amerika'da geçirdiğini, 'Özgürlükler Ülkesi' Amerika'da nasıl bir özgürlük aradığını zaten artık herkes biliyor, o bomba haber patlayalı yıllar oldu. Ve belli ki Türkiye'de olduğu zamanlarda da alıştığı özgür yaşamı sürdürebilmek için çiftlik hayatını seçmiş.

Gidip o çiftliği basmak ve adamı kokain yüzünden gözaltına almak? Hadiiii...

Bu ülkede insanlar pop starların, ergenlik çağındaki hayranlarının hayallerinde olduğu gibi günahsız bir hayat yaşadıklarına mı inanıyor gerçekten? Pop starlıkta kokain kullanımı, bir nevi mesleki deformasyon halbuki: kendinizi koruyabildiyseniz ne ala ama yakalandıysanız da bu dünyanın en şaşılacak şeyi değil.

Sözün kısası: Orijinallikten uzak olsa bile, kendince sosyal projelerin içinde yer almaya çalışan bir sanatçı Tarkan. Hayranlarına kokain kullandığını duyurmak, Hasankeyf'e sahip çıktığını duyurmaktan daha iyi bir mesaj mı oldu sahiden de?


28 Ocak 2010 Perşembe

Acısız Kaldırım Serçesi Bulunur!



Balkanlar'a uzanan kökleri görsel olarak, Galatasaray Lisesi temelli Frankofonluğu da kültürel olarak Candan Erçetin'i ortalama bir Türk'ten 10 kat daha fazla Avrupai yapar; bu ülkece hepimizin kabul ettiği bir gerçektir.

Pop müzik dünyası yapısı gereği vasatlığa ve pespayeliğe mahkum olduğundan, kendisi kaliteli işleri nedeniyle müziğini dinleyen dinlemeyen herkesten saygı görür, bu da tamam.

Ancak son albüm kapağını görünce Candan Erçetin'in de arada uyarılması gerektiğini anladım.

'Ama Edith'in pozu bu!!!'


Evet, Candan Erçetin son albümünün kapak fotoğrafında maalesef Edith Piaf'tan esinlenmiş.

Edith Piaf'ın acı ve sıkıntılarla dolu hayatı boyunca kilosunu korumak için günde 3 kere tartıya çıkmak ya da aynı renk saç boyasının değişik tonlarını denemek gibi 'light' dertlerle uğraşmaya vakti olmuş muydu acaba?

(Edith'in sevgili listesinde "holding murahhas azası" gibi şaşaalı bir kariyer adamının yer almadığını ya da arkadaş listesine genelde zenginleri eklemek gibi bir önceliği olmadığını da biliyoruz mesela- Candan Erçetin'in aksine...)


İşte muhtemelen bu farklılıklar sebebiyle birinin yüzünde insanın içini acıtan bakış, diğerinin yüzünde fazla 'poz' kalıyor ve bazen Candan Erçetin'in bile tarz seçimi konusunda uyarılması gerektiği ortaya çıkıyor.

24 Ocak 2010 Pazar

Kısaca, İmirzalıoğlu'nun En Sevmediği Özelliği: 'Mükemmelliği'

Yıllar önce Özcan Deniz'in Seymen Ağa karakteriyle doldurduğu "Türk kadınının ideal erkeği" kontejanını, Kıvanç Tatlıtuğ'un canlandırdığı Behlül karakteri fazla parlak ve 'erişilemez' olduğu için, bugün Ezel karakteriyle Kenan İmirzalıoğlu dolduruyor.

Medyada sürekli halkla ilişkiler gülümsemesiyle gördüğümüz İmirzalıoğlu kariyerinin başından beri filmlerde canlandırdığı karakterlerle maço algısını pekiştirdi. Böylece maço ama aynı zamanda Anadolu beyefendisi, sevecen bir adam olarak popülerleşti.


İmirzalıoğlu
, Ayşe Arman'a verdiği röportajında (beğenin veya beğenmeyin) bir kariyer yükselişi içinde olan hayatında en çok korktuğu üç şeyin; servet, şöhret ve şehvet olduğunu söylemiş ve "Bu üçlü çok tehlikeli. Adamı oyar. Bende maalesef üçü de var. Dikkatli olmaya çalışıyorum, kendimi akıntıya bırakmamaya çalışıyorum. Çünkü kontrol kaçtığı zaman, insan hakikaten gazaba uğrar" diyerek aslında ne denli talihsiz olduğunu belirtmiş.

Kuzum, bunlar, 19. yüzyıl romanlarında, karakterlerin manevi değerlerini düşürerek felaketlerini hazırlayan öğeler değil miydi?

(Nedense bazı şeyler hiç değişmiyor!)

21 Ocak 2010 Perşembe

Korkunç Bir Kına Gecesi


Demet Akalın'ın memleketi Gölcük'ü de vuran 99 depremi sonrasında Esra Ceyhan'ın programında ağlaya ağlaya 'hayata bakışım çok değişti, sağolsun, İbo da bu zor zamanlarda hep yanımda oldu' deyişi, bugün sergilediği her patavatsızlık örneğinde ya da banal eylemlerinde gözümün önüne gelir.

Doğal kumral saçlarının üzerinde basit bir saç bandıyla televizyona çıkmış o makyajsız genç kadın, hayatın görünenin ötesinde farklı anlamları olduğunu anlayabilmiş, hüzünlü ama sağlam bir görüntü çiziyordu. Peki ya şimdi?

Şok bir ayrılığın travması olarak biraz da üzülerek izlediğim yaşam tarzı, kalıcılığını çoktan ilan etti. Halefi saçlarını topuz yapmadan kamera karşına geçmezken ve verdiği son frikiğin üzerinden 2 çocuk geçmişken, kendisi başarısız olması kesin evliliğini Freak Show benzeri bir kına gecesiyle kutluyor! Şarkıcılıkta tutunamayıp pavyona düşseydi bile, Demet Şener'i bu görüntülerden daha mutlu edemezdi sanırım..

17 Ocak 2010 Pazar

Zerrin Özer'in çırpınışları içimi acıtıo


Zerrin Özer; bir yığın kilo verdi, eski kocası Levent Süren'le yeniden evlenecekmiş, bir komedi dizisinde oynamayı istiyormuş... Ama onun dönüşüm hikayesi ne yazık ki bi peri masalı değil



Şenay Düdek, Zerrin Özer'in eski kocası Levent Süren'in, Özer'in meme küçültme ameliyatı sırasında hastanede beklediğini yazmış. Yakında yeniden evleneceklermiş. Birbirlerine aşık olarak sonlandırdıkları evliliklerinin asıl bitiş nedeni anlaşılan o ki Zerrin Özer'in şişko olmasıymış.

Verdiği 30 kilo ile çıtı pıtı alımlı bir havaya bürünse de, böylesinin daha iyi olduğunu, artık daha umutlu olduğunu söylese de, Özer'in bu yeni haline "ne güzel olmuş" diyerek bakamıyorum. Onun bu dönüşümünde bolca reddedilmiş bir kadının çaresiz çırpınışılarını görüyorum.

Sevgilisi istemiş. Zerrin özer kilo vermiş. Aşkı yerine yemeklere veda etmiş. Sabahları 4 zeytin, kibrit kutusu kadar peynir yiyormuş...

Diyete başlamadan önce
“Güzel olan her şeyi hayatından çıkaracaksın, çünkü onlar kilo yapıyor.” demiş kendine. Güzellikleri hayatından çıkarmış.

Onca kiloyu verdikten sonra eski eşi Levent'le karşılaştığında ona sormuş:

“Nasıl olmuşum”
Levent, "İyi." deyince,
Zerrin, "
Benimle gurur duymanı istiyorum, başardım..."demiş.

Giden kilolarının ardından verdiği bir röportajda sorulan,
"Eski eşiniz yeniden evlenme teklif etse, kabul eder misiniz?" sorusuna;
"Gözümü kırpmadan kabul ederim. Canım o benim. O, her şeyden önce, çok iyi arkadaşımdı. Levent o kadar olgun bir insan ki, ben hep çocuk gibiydim yanında." diyerek cevap vermiş.

Zerrin Özer:
Tecavüze uğradı.
Ona çok kötü davranmış olan annesinin yavaş yavaş gözlerinin önünde erimesini izledi.
Hayatı boyunca antidepresanlarla yaşadı.
Kortizon tedavisi sonucu kilolarla doldu.
Gözleri parlak ışıktan zarar görecek kadar hassaslaştı.
Aşkı için, onu daha çok sevsin/ler, dışlamasın/lar diye 30 kilo verdi.
Göğüslerini küçülttü.
Eski eşine döndüğü için mutlu oldu.
Kilo verdiği için herkesin ona daha değer vererek baktığını söylüyor.
Komedi dizisinde oynamayı istiyor...

Sesi insanın kalbini kıracak kadar hisli/güzel...

5 Ocak 2010 Salı

Acil Toplantı: Yiğit Karaahmet Hapiste!

Piyasadaki vasat insanları çekinmeden eleştiren Akşam Gazetesi yazarı Yiğit Karaahmet uyuşturucu satışına aracılık etmek suçundan tutuklandı. Bu ifşa, Karaahmet'in cüretkar yazıları için ödediği bir bedel mi?


Eşcinselleri yemek yaptıkları, zararsız dedikodular taşıyıp iştahlı iştahlı anlattıkları, kadınsı hareketleriyle bizi güldürdükleri ya da şarkıyla dansla eğlendirdikleri ölçüde..kısacası domestic oldukları ve cinsel hayatları yokmuş gibi davrandıkları sürece çekebiliyoruz. Kafamızdaki katlanılabilir eşcinsel kümesine sadece bu şartları yerine getirenler dahil olabiliyor.

Günün birinde, "patron baskısı vs iktidar baskısı" altında denge tutturmaya çalışan Türk medyasının, kendince modern milliyetçi-muhafazakar bir limanda yaşamaya devam eden sessiz temsilcisi Akşam'da, en katlanılamaz eşcinsel formundan bir adam beliriyor: Yiğit Karaahmet!

Yiğit eşcinsel... Yiğit sivri dilli, Yiğit patavatsız, Yiğit yaptığı her şeyi köşesinde (bazen biraz şifreli olsa da) yazabilecek delilikte.

Yiğit eşcinsel olduğunu saklamıyor-kimsenin de saklamasına dayanamıyor. Kendine bunu dert edip blogunda gizli eşcinselleri ifşa ediyor, ya da yazılarındaki göndermelerle gizli eşcinselleri işaret ediyor.

Yiğit dedikodu yapar ya da bildiği sırları ortaya döker gibi görünüyor ama aslında o, başka bir şey yapmaya çalışıyor:

Her gün tv'ye çıkıp program yapabiliyorken, albümleri milyonlar satıyorken ayağa kalkıp 'ben eşcinselim' diyemeyen,
sahte kız arkadaşlarla pozlar verip cebi doldurmaya bakan hemcinsleri yüzünden bu ülke eşcinsellerinin tanınmak ve oldukları gibi kabul edilmek adına ne büyük fırsatlar kaçırdığını biliyor.

Ve o da medyanın günbegün kontrol altına alındığı bir ortamda, Diyarbakır'da beraber olduğu adamları, Rize'nin yakışıklı delikanlılarını anlattığı köşe yazıları yazıyor. Bütün medyanın şikayetçi olup eylem adına ortaya hiçbir şey koyamadığı bir ortamda, inadına inadına, damarına basıyor çoğunluğun.

Hadi gazeten bunu yayınlamana ses çıkarmadı diyelim Yiğit, diğerleri de sessiz kalır mı sandın?

Kahraman mı Yoksa Unutulmuş Bir Deli mi Olacak?

Yiğit Karaahmet'in tutuklanması kesinlikle şaşırtıcı değil; bundan sonra başına gelecek hiçbir kötü şey de şaşırtıcı olmayacak. Asıl merak edilmesi gereken; Yiğit bugüne değin olduğu kadar yaramaz ve gürültücü bir deli olup dikkatlerini üzerine toplayabilecek ve ülkenin en cesur eşcinseli olabilecek mi?
Ya da zengin olma hayalleri suya düşmüş ve unutulmuş bir adam olarak unutulup gidecek mi?

(En seksi 10 gardiyan türünden
gözlem yazılarıyla köşesine dönmesi ondan beklediğimiz şey elbette:)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Kate Moss'un erkekleri


Kate Moss'un erkek seçimi de tıpkı kıyafet tarzı gibi benzersiz ve geleneksel yargılara meydan okur cinsten


Moss'un son sevgilisi Jamie Hince de eski sevgilisi gibi bir rock'çı. Hince ve Moss'un tarzları birbiriyle çok uyumlu

Genelde bizler, yani izleyenler, eğlence sektöründeki kadınların kendilerinden daha güçlü, onları çekip çevirebilecek türde; maço, para babası erkeklerden hoşlandıklarını -veya hoşlanmasalar bile çeşitli nedenlerden dolayı onlarla takıldıklarını görürüz.

Kate Moss ise özenle kendine benzer erkekleri seçiyor: Skinny, naif, sytlish, pale, junkie, rock'çı...

Bu oldukça cool bir duruş.

Moss'un son üç beraberliği zevk anlayışını çok iyi yansıtıyor:


^^^Moss'un yıllar önce beraber olduğu the Dazed Group'un sahibi ve yayın yönetmeni Jafferson Hacks'ten bir kızı var

^^^Moss'un Hince'den önceki sevgilisi Pete Doherty de rock'çıydı
^